“Son bir gayret!” başlıklı yazısında ‘Terörsüz Türkiye’ hedefi ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Turan, “Terörsüz Türkiye hedefine iyi bir başlangıç yapmak tek başına yetmez. Bu hedefin geleceğe de taşınması lazım. Bunun da tek yolu sivil bir akılla yazılmış, Türkiye’nin tüm gerçeklerini ve ihtiyaçlarını barındıran ve herkesin içine sinecek bir anayasadır. Darbe ortamında kaleme alınmış ve darbeci bir aklın ürünü olan, yıllar boyunca sağı solu düzeltilmeye çalışılarak ülkeye zaman kaybettiren mevcut anayasanın bu tür sorunları -aslında hiçbir sorunu- çözme kabiliyeti olmadığını yeterince tecrübe ettik. Hz. Mevlâna’nın dediği gibi ‘Artık yeni şeyler söylemek lazım.'” dedi.

İşte Bülent Turan’ın Yeni Şafak Gazetesi’nde kaleme aldığı en son yazısı;
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan Veli KanıkDokuz yaşındaydım. Siirt ilini biliyordum ama Eruh diye bir ilçesi olduğunu muhtemelen ilk kez duyuyordum. Kötü bir şeyler olmuştu; “terör” diye bir şey konuşuluyordu. O ilk olaydan bugüne kadar geçen 41 yıl boyunca, “terör” kelimesinin bu ülkenin ilk gündemi olduğu bir hayat yaşadım, herkes gibi. Yaşım ilerleyip siyasete ve tarihe ilgim arttıkça fark ettim ki, benden önce de bu ülkede “1980 öncesi anarşi dönemi”, “sağ-sol dönemi” gibi adlarla anılan çatışma / terör dönemleri yaşanmıştı. Yani benim gibi bugün 50 yaşında olan değil, 70 yaşındaki insanlar da hayatlarının her gününde, bu ülke gündeminde bir çatışma, bir takım örgüt veya grupların silahlı eylemlerini, yitip giden canları görmüş ve bu gündeme ait bedeller ödemişti.
Teröre teslim olmadık, terör bizi yenemedi, belimizi bükemedi ama eskilerin tabiriyle hep “ceremesini çektik”. Kimimiz canını, kimimiz sevdiklerinin canını verdi; ülkenin ekonomisi sürekli olarak yara aldı; insan kaynağı ve maddi kaynak harcadık. Belki mühendis, doktor olacak gençler bilmem ne kamplarında, mağaralarda heder oldu; askere giden evlatların ardından endişelendik; akşam haberlerini “acaba” veya “eyvah”larla izledik. Bir cümle “Doğu ve Güneydoğu’da…” diye başlıyorsa, o cümle terörle ilgili bir yükleme bağlanırdı çoğunlukla. Terör, sürekli bir tarafımızı ısıran bir böcek veya kene gibi rahatsız etti bizi. Kışlalar, askerler, polisler, Jandarmalar; Ayyıldızlı bayrak, ya evin kapısında ya da tabuta sarılmış halde omuzlardaydı; etkisiz hale getirilen, ölü veya yaralı ele geçirilen teröristler, basılan mağaralar, ele geçirilen silahlar… Batılılar nasılsa silahların yenisini veriyor ama giden canların yenisini kimse veremiyor…
Adına genel olarak “Çözüm Süreci” denilen benzer adımları daha önce de attık ama ilk kez bu noktaya gelebildik. Her zaman olduğundan daha tecrübeliyiz şimdi. Her zaman olduğundan daha güçlü bir Türkiye’deyiz. Doğu ve Güneydoğu’ya komşu ülkelerde de yeni denklemler kuruluyor, Rusya Ukrayna Savaşı’nda barış formülleri tartışılıyor ve biz tüm bu denklemlerde etkin bir ülkeyiz. Öyleyse bu tecrübeye ve gelinen bu aşamaya yakışan adımlar atabilmemiz gerekiyor.
Kısa vadeli değerlendirmelerden sıyrılıp büyük fotoğrafa bakmak durumundayız. Türkiye’yi yüzüncü yılına bu sorunlara rağmen ulaştırdık, oysa ikinci yüzyılına tertemiz bırakmak mümkün. Bugün küresel liderlik tartışılırken ABD mi, Çin mi diyoruz. Düşünsenize, ikinci yüzyılın sonunda neden “Türkiye mi” denilmesin?
Bir yer var, biliyoruz; epeyce yaklaştık, duyuyoruz…
GÜNDEM
19 Kasım 2025GÜNDEM
19 Kasım 2025GÜNDEM
19 Kasım 2025GÜNDEM
19 Kasım 2025GÜNDEM
19 Kasım 2025GÜNDEM
19 Kasım 2025GÜNDEM
19 Kasım 2025
1
Trump’tan seçim sonrası ilk mülakat
7813 kez okundu
2
Avusturya başbakanı Sebastian Kurz ile ilgili bilinmeyenler
4745 kez okundu
3
Joe Biden 6 aylık hedeflerini açıkladı. Senato buz gibi…
2919 kez okundu
4
Putin’den Ermenistan’ı yıkan açıklama: Karabağ Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçasıdır!
1954 kez okundu
5
Kıvanç Tatlıtuğ’dan evliliğine dair çok çarpıcı röportaj.
1833 kez okundu